Orta Çağ’da İtalya’da ortaya çıkıp gelişen denizci şehir devletlerinden (Amalfililer, Pisalılar, Cenevizliler ve Venedikliler) çok sayıda insan koloniler oluşturmak üzere Akdeniz’e (hatta Karadeniz’e) açıldığında, yerleşim seçenekleri arasında İstanbul da belirmişti. Bir kere bu şehrin ticaret erbabına şiddetle ihtiyacı vardı. Zira varlıklı Bizans aristokrasisi ticaretle iştigal etmek yerine toprağa yatırım yapmayı tercih ediyordu.
Bu durum başta Venedikliler olmak üzere Latin tüccarların Bizans imparatorluğunun tüketim merkezi de olan Konstantinopolis’i mesken tutmalarına olanak tanıdı. Daha iyi kaynaklara ve ticaret yapma imkânlarına kavuşan bu topluluklar kentin refahına da önemli katkılar yaptılar. Daha Orta Çağ’da Avrupalı tüccarların yerleşim alanı haline gelen Galata, sahip olduğu ticari önemi Fetih sonrasında da sürdürdü.
Evliya Çelebi’ye göre, 17. yüzyılda Galata’da 1160 sokak ve 3080 dükkân bulunmaktaydı. Çelebi Galata’daki farklı meslek sahiplerini sayarken şu bilgileri veriyordu:
“Birincisi gemicilerdir, ikincisi tacirlerdir, üçüncüsü çeşit çeşit sanat erbabıdır. Dördüncüsü kalafatçı marangozlardır. Halkı Cezayir elbisesi giyerler, zira çoğu azeptir. Zengin kaptanlar vardır. (...) Rum taifesi meyhanecilerdir. Ermenileri pastırmacı ustalarıdır. Yahudileri muhabbet pazarında aracıdır. Yahudi çocukları ulufeciyandır.”
Galata’nın bu renkli ticaret hayatı kendisini 19. yüzyılın son yarısına kadar taşımayı bildi. Ama şimdi öncelikle bu renkli toprakların ilk dönemlerine, İtalyan geçmişine bakalım.
İtalyan denizcilerin ve tüccarların Galata’yı mesken tutmasının anlaşılabilir bir nedeni de, 1. Jüstinyen’in imparator olduğu dönemde (527-565) İtalya’nın zaten bir Bizans eyaleti haline getirilmiş olmasıydı. Gerçi askeri ve sivil yönetimlerin birbirinden ayrılmasıyla zayıf düşen İtalya’yı Bizanslılar ancak 14 yıl yönetebildi. Bu süre sonunda yarımadanın kuzeyini yitirdi ve yalnızca güneyinde tutunabildi. Ancak zamanla Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika Müslümanların eline geçmiş, Akdeniz’de ticari üstünlük Arapların olmuştu.
Umduğunu Akdeniz’de bulamayan İtalyanlar için Bizans topraklarına yönelmek Orta ve Batı Avrupa için transit ticareti de üstlenmek anlamına geliyordu. Uzak Doğu’nun baharatlarını ve parlak kumaşlarını Avrupa’ya iletebilir, Asya’da talep gören Avrupa mallarını da Ortadoğu pazarlarına taşıyabilirlerdi. Bu fırsatları değerlendirmek isteyen İtalyanlar Bizans topraklarına geçerek koloniler kurdular.
İtalya’nın denizci şehir devletleri, 13. yy’a gelene dek Bizans İmparatorluğu ile imzaladıkları anlaşmalarla hem ticaret alanında bazı imtiyazlar ve kolaylıklar elde etmişler, hem de kendilerini ilgilendiren yönetim ve yargı alanlarında önemli ayrıcalıklar sağlamayı başarmışlardı.
Bu hak ve ayrıcalıkların doğurduğu ortamdan yararlanarak başkent Konstantinopolis’ten başlayarak Bizans imparatorluğunun önemli liman kentlerine yerleşip koloniler oluşturdular.
12. yüzyılda Konstantinopolis’te Fransız ve Alman tüccarların da var olduğu ve onlara özel iskeleler, dükkânların da bulunduğu bilinmekte ise de, ne onlara tanınan ayrıcalıkların boyutları ne de ticari etkinlikleri İtalyanların düzeyine ulaşabilmiştir. Bir başka deyişle, 12. yüzyılın son çeyreğinde başta Konstantinopolis olmak üzere İmparatorluk genelinde ticaret tamamıyla İtalyanların elinde idi.