İstanbul ile ilgili elimizdeki en eski kaynaklardan biri olan Notitia urbus Constantinopolitanae’de yazılanlara bakılırsa, İstanbul 5. yüzyılda –biraz da Roma’ya öykünerek– idari açıdan 14 bölgeye ayrılmıştı. Bu bölgelerden 13’ü bugün Tarihi Yarımada dediğimiz ve Bizans İmparatoru II. Theodosius’un surları içindeki alanda yer alıyordu. Diğeri de bu yarımadadan Haliç ile ayrılan ve o dönemlerde Sykai (İncirlik) denildiğini varsaydığımız toprakların yamacında kuruluydu.
Bu bölge şehrin 14. Bölgesi olarak adlandırılacak iken, pek uğurlu kabul edilmeyen 13 sayısını Tarihi Yarımada’da bir yerleşime yakıştırmayan Bizanslılar, “13. Bölge” unvanını bugün Beyoğlu’nun Haliç’e bakan yakası için ilan etmişlerdi. Söz konusu 13. Bölge bugün tepe noktasında Galata Kulesi’nin, altta bir uçta Azapkapı’nın, diğer bir uçta ise Tophane’nin yer aldığı, hemen hemen üçgen şeklinde bir bölge. İlerleyen yüzyıllarda Galata olarak anılacak olan bu bölge kendisini mesken tutan tacirlere, özellikle de Cenevizlilere tanınan imtiyazların sonucu olarak yüzyıllar boyu zenginlik üretti. Bir Ceneviz kimliği taşımasından ötürü önce “Bizans’taki Avrupa,” sonra da Osmanlı’daki ve “İstanbul’daki Frengistan” olarak anıldı.
Osmanlı döneminde Galata’daki en büyük sıkıntı temel mimari bileşenin ahşap olması nedeniyle sık sık patlak veren yangınlar ve veba benzeri salgın hastalıklardı. Batılı elçilikler ve Avrupalılar zamanla Galata’yı çevreleyen surların dışına, yukarlara çıkarak bu dertlerden uzaklaştılar. 19. yüzyılda yerleşim iyice kuzeydeki ve yüksekteki “Pera Bağları”na kaydı. Buralarda Avrupa’dakine benzer kârgir apartmanlar inşa edildi. Osmanlı konaktan apartmana önce Galata ve Pera’da geçti.
19. yüzyılın ikinci yarısında Galata şansını İstanbul’da denemek isteyen Levantenler, Avrupalı tüccar ve bankerlerle doldu taştı. Tanzimat’ın olumlu atmosferiyle birlikte şehrin finans merkezi Galata olmuştu. Osmanlı çağdaş şehirleşmenin bütün cephelerini önce burada denedi. İlk belediye hizmetleri (1857), ilk atlı tramvay (1871), ilk yeraltı metrosu olan Tünel (1875), ilk elektrikli tramvay (1914) Galata’da serpildi. Şişhane’deki Altıncı Daire-i Belediye’nin kurulmasıyla birlikte surlar yıkıldı, etrafındaki hendekler dolduruldu. Bu şekilde kazanılan arsalara neo-klasik mimariye sahip apartmanlar ve hanlar inşa edildi. İstanbul’un ilk sokak lambaları, ilk sokak tabelaları buraya konuldu.
1950’li yıllarda bölgeye zenginlik de taşıyan çok-kültürlü yapısını, gücünü ve cazibesini hemen hemen tamamen yitiren Galata 21. yüzyılın ilk çeyreğinde yeniden “ben buradayım” diyor, şehrin nabzı yeniden burada atmaya başlıyor.
Galata, Sultanahmet bölgesine ilave bir gezi güzergâhı ile konaklama mekanları arayanları 14. yüzyıla kadar dayanan tarihi duraklarıyla cezbediyor. Galata’nın sahip olduğu kültürel ve mimari değerlerin üzerindeki toz kalkıyor! Şehirde yeni bir perde açılıyor!